Sayfalar

Bu Blogda Ara

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Kızıla Boyalı Saçlar - Kostas Mourselas



"Sefil düşünceler ve küçüklükler arasında kaybolup, hayattaki büyük sırrı
çözemedik. Soru da cevapsız ve acımasız kalakaldı. Nasıl yaşadın, neden
öyle yaşadın, neyi yapabilecekken yapmadın ? Başka bir yol, başka bir
anlam arıyordun. Yanlış zilleri, yanlış kapıları çaldın, yanlış yollara
saptın, yanlış insanları sevdin, yanlış yataklarda uyudun, yanlış evlerde
yaşadın. Neden hayal ettiklerini, düşündüklerini bu kadar küçümsüyordun?"


Kızıla Boyalı Saçlar - Kostas Mourselas

Uyuyan Adam - Georges Perec

"Pek yaşadın denemez, oysa her şey çoktan söylendi, çoktan bitti.
Topu topu yirmi beş yaşındasın, ama yolun çizilmiş bile. Roller hazır,
etiketler de: bebekliğindeki oturaktan yaşlılığındaki tekerlekli
sandalyeye varana kadar oturulacak tüm yerler orada durmuş sıralarını
bekliyorlar. Serüvenlerin öyle iyi betimlenmiş ki, en şiddetli isyan
bile kimsenin kılını kıpırdatmayacaktır. Sen istediğin kadar sokağa
çıkıp insanların şapkalarını başlarından uçur, başına iğrenç şeyler tak,
çıplak ayakla yürü, bildiriler yayınla, önüne çıkan kapkaççıyı geçerken
kurşunla, boşuna, bir işe yaramayacak: düşkünler yurdunun
yatakhanesinde yatağın çoktan yapılmış, lanetli şairler sofrasında yerin
ayrılmış. Sarhoş Gemi, sefil mucize: Harrar* bir panayır eğlencesi,
turistik bir gezidir. Her şey öngörüldü, her şey en ufak ayrıntısına
kadar hazırlandı: büyük aşklar, soğuk alaycılık, ıstırap, bolluk,
egzotizm, büyük serüven, umutsuzluk. Sen ruhunu şeytana satmayacak,
ayaklarında sandaletlerle gidip kendini Etna’ ya atmayacak, dünyanın
yedinci harikasını yıkmayacaksın. Ölümün için her şey çoktan hazır: seni
öldürecek top güllesi çok uzun zaman önceden eritilip döküldü,
tabutunun peşinden ağlayacak olan kadınlar çoktan tutuldu."


Uyuyan Adam - Georges Perec

Erguvan Kapısı - Oya Baydar

"Dünya üstüne üstüne geldiğinde,sorularına bulduğun cevaplar
seni aştığında ya da cevabı bulamadığını hissettiğinde sığınacak bir yer
ararsın:bir ada...Ama şehir hep arkandan gelir."


Erguvan Kapısı - Oya Baydar

Kabuk Adam - Aslı Erdoğan

Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül,tek
armağan,sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı ilk fırsatta
katlederiz.Sonra da ömür boyu,bu asla bağışlanmaya günahın lanetini
sırtımızda taşırız.


Kabuk Adam - Aslı Erdoğan

Fahrenheit 451 - Ray Bradbury

"onları patlamalarına neden olmayacak bilgilerle doldur, öyle lanet
olası 'olaylarla' tıka basa yap ki, kendilerini bilgileriyle gerçekten
'zeki' hissetsinler sonra düşündüklerini hissedecekler, hiç kımıldamadan
hareket ettikleri hissine kapılacaklar ve mutlu olacaklar, çünkü bu tür
olaylar değişmezler.olayların bağlantılarını kurmaları için onlara
felsefe veya sosyoloji gibi kaypak şeyler verme. o zaman melankolik
olurlar.."


Fahrenheit 451 - Ray Bradbury

Küçük Şeylerin Tanrısı - Arundhati Roy

“Düşlerimiz hadım edildi. Hiçbir yere ait değiliz. Demir
almış, dalgalı denizlere yelken açmışız. Hiçbir kıyıya çıkmamıza
izin verilmeyebilir. Kederlerimiz asla yeteri kadar üzüntü
vermeyebilir, sevinçlerimiz asla yeteri kadar mutluluk
vermeyebilir, düşlerimiz yeteri kadar büyük olmayabilir, hayatlarımız da
asla yeteri kadar önemli olmayabilir. Hiç önemli olmayabilir.”


Küçük Şeylerin Tanrısı - Arundhati Roy

Balkon - Jean Genet

“Kendi rolünü oynadığın yetmezmiş gibi, bir de yeni yeni roller yarat
başkalarına.. Sizlere yani… Yargıçlar, generaller, piskoposlar, elçiler,
devrimi yarı yolda bırakan devrimciler… Her ne olmayı dilerseniz,
yarından tezi yok, salonlarım ve kostümlerimle yeniden hizmetinizdeyim…
Evinize dönün şimdi. Evinizdeki her şey, buradakilerden bile daha sahte
olsa da… Hadi güle güle. Arka sokaktan sağa döndünüz mü… Sabah olacak
nerdeyse”

Balkon - Jean Genet

Baştan Çıkarıcının Günlüğü - Søren Kierkegaard


"Parmağımı varoluşa batırıyorum — hiçbirşey kokmuyor. neredeyim? Dünya
denilen bu şey nedir? Beni buraya kandıran ve şimdi burada bırakan
kimdir? Dünyaya nasıl geldim? Niçin bana danışılmadı?"


Baştan Çıkarıcının Günlüğü - Søren Kierkegaard

Yabancı - Albert Camus

Akşam,Marie beni görmeye geldi,kendisiyle evlenmek isteyip istemediğimi
sordu.
"Bence bir,ama istersen evleniriz''dedim.
"O zaman,
kendisini sevip sevmediğimi öğrenmek istedi. Başka zaman da söylediğim
gibi,''bunun bir anlamı yok,ama heralde sevmiyorumdur'' diye karşılık
verdim. '
'Öyleyse niçin benimle evleneceksin?'' diye sordu.
Bunun
hiç bir önemi olmadığını, isterse evlenebileceğimizi söyledim. Zaten
isteyen kendisiydi,ben sadece evet demekle yetiniyordum.
O zaman
Marie,''evlilik ciddi bir şeydir'' dedi.
Ben de; ''değildir'' diye
karşılık verdim.
Bir an sustu, bana sessiz sessiz baktı.
Sonra
yine konuştu. ''aynı biçimde bağlı olduğun bir başka kadın sana aynı
öneride bulunsa kabul eder miydin,onu öğrenmek istiyorum'' dedi.
''Elbette
ederdim'' dedim.
O zaman, ''ben seni seviyor muyum acaba?'' diye
sordu.
Ben de ''bu konuda hiç düşünmedim''diye karşılık verdim."

Yabancı - Albert Camus

Yeni Hayat - Orhan Pamuk

"Bir cep saatiydi, ama mutlu olduğum zamanı anlıyordu ve o zaman
kendiliğinden duruyordu ve o vakit mutluluğun da sonsuza kadar uzuyordu.
Mutlu olmadığın vakit saatin akrebiyle yelkovanı telaşla koşarlar ve
sen de, aman zaman ne çabuk geçmiş derdin o vakit ve dertlerin de göz
açıp kapayıncaya kadar geçerdi. Sonra gece, sen saatin yanıbaşında
huzurla uyurken, kendiliğinden zamanın artısını eksisini ayarlardı...ve
sabah hiçbir şey olmamış gibi, herkesle birlikte kalkardın."

Yeni Hayat - Orhan Pamuk

Bit Palas - Elif Şafak

"madem bir delilik ettin şu güzel suratını doğradın, sakın bundan sonra
akıllanayım deme. hayatta en kötüsü, suratını keserken deli olup da
dikişlerden sonra aklını başına toplamaktır. bak işte o zaman çok acı
çekersin, hem de beyhude bir acı. hiç işe yaramaz."

Bit Palas - Elif Şafak

Suç ve Ceza - Dostoyevski

“Raskolnikov uzaklaşırken düşünüyordu: “Nerede okumuştum… Ölüm
cezasına çarptırılmış biri sehpaya çıkmadan bir saat önce şöyle
söylüyor, ya da düşünüyordu: ‘Yüksek bir yerde, bir kayanın üzerinde
ancak iki ayağımı koyabileceğim kadar daracık bir yerde yaşayacak
olsaydım dört bir yanım uçurumlarla, okyanuslarla çevrili olsaydı,
fırtınalar, zifiri karanlık olsaydı her yanım, kimsecikler olmasaydı
yanımda, o daracık yerde öylece bir ömür, binlerce yıl, sonsuza dek
yaşamak isterdim! Yaşayabilsem, yalnızca yaşabilsem, yaşayabilsem! Nasıl
olursa olsun yaşasam!…’ Ne yaman bir gerçek! Tanrım, ne yüce bir gerçek
bu! Ne alçak bir yaratık şu insanoğlu!”

Suç ve Ceza - Dostoyevski

Yaşamın Ucuna Yolculuk - Tezer Özlü

"yollarda. okurken. pencereden caddelere bakarken. giyinirken.
soyunurken. herhangi bir kahvenin icinde oturan insanlara gelisiguzel
bakarken. hic bir sey aramazken. herhangi bir kahvede oturan insanlari
gormezken, baska olgular dusunurken. yosun kokusunu yeniden duymaya
calisirken. bir kavsakta karsidan karsiya gecerken, arabalar dunyasinda
yasadigini son anda algilarken, buyuk bir bulvarin tum kahvelerinde
oturanlarin hic birini tanimazken, bir magazadan gelisiguzel yiyecek
secerken, ya da bir saticidan herhangi bir mali isterken, ayni anda
ozlem ve yanizliklari dusunurken, gidenleri, gelenleri, bolunenleri,
olenleri, doganlari buyuyenleri, yasamak isteyenleri, yasamak
istemeyenleri ozlerken, severken, sevilirken, sevisirken, hep yalniz
degil miyiz?"


Yaşamın Ucuna Yolculuk - Tezer Özlü

Tehlikeli Oyunlar - Oğuz Atay

"Nihayet insanlık da öldü. Haber
aldığımıza göre, uzun zamandır amansız bir hastalıkla pençeleşen
insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur.Bazı arkadaşlarımız önce bu
habere inanmak istememişler ve uzun süre, ' yahu insanlık öldü mü ?..'
diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır. Bu nedenle
gazetelerinde, " İnsanlık öldü mü ? " ya da " İnsanlık ölür mü ? "
biçiminde büyük başlıklar yayımlamakla yetinmişlerdir. Fakat acı haber
kısa zamanda yayılmış ve gazetelere telefonlar, telgraflar yağmıştır;
herkes, insanlığın son durumunu öğrenmek istemiştir. Bazıları da bu
haberi bir kelime oyunu sanmışlarsa da, yapılan araştırmalar bu acı
gerçeğin doğru olduğunu göstermiştir.Evet, insanlık artık
aramızda yok. İnsanlıktan uzun süredir ümidini kesenler, ya da
hayatlarında insanlığın hiç farkında olmayanlar, bu haberi
yadırgamamışlardır. Fakat insanlık âleminin bu büyük kaybı, birçok
yürekte derin yaralar açmış ve onları ürkütücü bir karanlığa
sürüklemiştir; o kadar ki, bazıları artık insanlık olmadığına göre bir
âlemden de sözedilemeyeceğini ileri sürmeye başlamışlardır. Bize göre,
böyle geniş yorumlarda bulunmak için vakit henüz erkendir. İnsanlık
artık aramızda dolaşmasa bile, hatırası gönüllerde her zaman yaşayacak
ve çocuklarımız bizden, bir zamanlar insanlığın olduğunu, bizim gibi
nefes alıp ıstırap çektiğini öğreneceklerdir."


Tehlikeli Oyunlar - Oğuz Atay

Taş-Kağıt-Makas - Ayfer Tunç

"Hemen inandın abicim. Ne kadar da hazırdın inanmaya. Sana sorun
çıkarmayayım da sıkıntıdan ölsem de olur, değil mi? Aç, açıkta
olmayayım, hayatımı kıt kanaat idame ettireyim yeter. Eriyorum,
çürüyorum, hayatım bataklık gibi, dibe çekiyor beni desem sana, o
manasız soruyu bile sormazsın: neden? Hemen teşhisini koyarsın: rahat
batıyor sana."

Taş-Kağıt-Makas - Ayfer Tunç

Dinle Küçük Adam - Wilhelm Reich

"Ne hikmetse sana bireysel değil, ulusal
özgürlük vaat ediyorlar;sana insanın kendisine duyması gereken saygıdan
değil;d evlete saygıdan; kişin büyüklüğünden değil, ulusun büyüklüğünden
söz ediyorlar."Kişisel özgürlük" ve "büyüklük" senin için yabancı ve
bilinmeyen kavramlar olduğundan,"ulusal özgürlük" ve "devletin
çıkarları",aynı bir kemiğin köpeğin ağzını sulandırması gibi,ağzını
sulandırdığından bu adamlara alkış tutuyorsun"

Dinle Küçük Adam - Wilhelm Reich

Kadınlar, Rüyalar ve Ejdarhalar - Ursula K. Le Guin

“Bilgiye, kendimizi bilmeye ihtiyacımız var. Kendimizi ve gölgemizi görmemiz gerekir. Çünkü gölgemizle yüzleşebiliriz; onu kontrol edebilir, onun rehberliğini kabul edebiliriz; böylece belki de büyüdüğümüzde, güçlenip toplum içinde sorumlu yetişkinler olduğumuzda,dünyada
yapılan kötülükler, katlanmak zorunda olduğumuz adaletsizlikler, azap ve acı karşısında ve o en sondaki nihai gölge karşısında, çaresizlikle teslim olmaya ya da gördüklerimizi inkar etmeye daha az eğilimli oluruz.”

Kadınlar, Rüyalar ve Ejdarhalar - Ursula K. Le Guin

Dava - Franz Kafka

"...Bakışları,
taş ocağına bitişik evin en üst katına doğru kaydı. Pnecerelerden
birinin kanatları, bir ışık çakar gibi ansızın açılıverdi. Uzakta ve
yukarıda, zayıf ve ince bir insan, hızla ileri atılıp pencereden
dışarıya doğru iyice eğildi ve kollarını da ileri uzattı. Kimdi bu? Bir
dost mu? İyi yürekli birisi mi? Yardım etmek isteyen biri mi? Tek bir
kişi mi? Yoksa hepsi mi? Hala daha yardım gelebilir miydi? Unutulmuş
itirazlar var mıydı? Mutlaka vardı bunlar. Gerçi insanın yaşama
istencinin karşısında hiçbir mantık duramaz..."


Dava - Franz Kafka

Eskici - Sevgi Soysal

"Belirli bir yerden belirli bir yere dönüyordu herkes. Kocalarının kollarına asılmış kadınlar vitrinlere çekiyorlardı onları. Çok ucuza satılan bir buzdolabını, yeni çıkmış bir fırını, ya da evlerinin şu ya da bu boş köşesini mutlaka doldurması gereken, belki yaldızlı, belki sadece cilalı, belki de kolay başarılamayacak çirkinlikte desenli bir kumaşla kaplı bir koltuğu göstermek için. nasıl kurtarmalıydı onları bu çirkinliklerden? Mefruşat mağazalarının hiç bitmeyen çirkin buluşlarından, sınırsız bayağılıktan, tornalı ayaklardan, madeni kakmalardan, ferforje aynalardan, şanjanlı cilalardan nasıl kurtarmalıydı? Bunlar adına yapılan sinsi toplama ve çıkarmalardan, ovuşturulan ellerden, yük beygirini ay başlarında boynuna takılan yem torbasından nasıl kurtarmalıydı? Kadınların vaktiyle güzel olan gözlerini camekanların bayağı zenginliklerini yansıtan cam yüzeylere dönüştüren bu eski, zorba kanunlar nasıl kaldırılmalıydı? Kartopuna sevinmiş avuçların titrek parmaklarla para saymaya başlamasına şaşmayan bu kent silkinemeyecek miydi havasız odadaki uykudan? Bütün bunları, mefruşat mağazalarının taksitle eşya satan elektrikli merdivenli mağazaların eşyalarını, eviçlerinde birikmiş ve eskimiş eşyaları yükleyebilecek kadar büyük arabalı, bütün bunları satın alabilecek kadar gözüpek bir eskici gerekiyordu. Ne zaman gelecekti bu eskici? Televizyon ruhsatı ödeme kuyruğuna zincirlenmiş forsaları ne zaman kurtaracaktı?"

Eskici - Sevgi Soysal

9 Mayıs 2010 Pazar

Küçük Kara Balık - Samed Behrengi

”Onu da yarın akşam anlatırım” dedi Balık Nine “uyku saati geldi, iyi geceler.”
On iki bin küçük balık iyi geceler dileyerek yatmaya gittiler.
On bir bin dokuz yüz doksan dokuz küçük balık iyi geceler diledikten sonra yuvalarına gidip uzandılar, hemen de uykuya daldılar. Balık Nine de uyudu.
Ama küçük bir kırmızı balığın gözüne uyku girmedi. Bütün gece boyunca hep denizleri düşündü, düşündü..."


Küçük Kara Balık - Samed Behrengi

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği - Milan Kundera

Bir kadınla sevişmek ve bir kadınla uyumak iki ayrı tutkudur, sadece
farklı değil aynı zamanda da zıt tutkular. Aşk çiftleşme arzusunda
(sonsuz sayıda kadına kadar uzanabilecek bir tutku) duyurmaz kendini,
uykuyu paylaşma arzusunda duyurur (tek bir kadınla sınırlı olan arzu) .

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği - Milan Kundera

Zorba - Nikos Kazancakis

"Biz dev bir ağacın ufacık bir yaprağı üzerindeki küçük küçük
kurtçuklarız zorba.Bu küçük yaprak bizim yer yuvarlağımızdır,ötekilerde
gecenin içinde sallandıklarını gördüğün yıldızlardır.Biz küçücük
yaprağımızın üzerinde sürünüyor ve onu hırsla
araştırıyoruz,kokluyoruz.Bize güzel kokuyor ya da kötü kokuyor.Tadına
bakıyoruz,yenilebilir buluyoruz.Vuruyoruz,sanki canlı birşeymiş gibi
çığlıklar atıyor.En korkusuz olan insanlar yaprağın ucuna kadar
varıyorlar,bu uçtan gözlerimizle kulaklarımız açık olduğu halde kaosa
eğiliyoruz.Ürperiyoruz.Altımızda ki korkunç uçurumu görüyor,dev ağacın
öteki yapraklarının çıkardığı gürültüyü uzaktan uzağa duyuyor,özsuyun
köklerinden yükselip yüreğimizi kabarttığını kavrıyoruz.Böyle bir
uçuruma eğilmiş bir halde de bütün bedenimiz ve bütün ruhumuzla korkunun
içimizi kapladığını anlıyoruz.O andan sonra artık -şey- başlar..."
Durdum
demek istiyordum ki:o andan sonra artık şiir başlar.Ama Zorba
anlamayacaktı.Sustum.O hırsla sordu:"Ne başlar?"
"...büyük tehlike
başlar Zorba,bazılarının başı dönüp sayıklar,bazıları korkup yüreklerini
sağlamlaştıracak bir karşılık bulmak için çırpınır ve buna Tanrı
derler;bazıları da yaprağın kenarında uçuruma sakin sakin korkusuzca
şöyle der-hoşuma gidiyor."

Zorba - Nikos Kazancakis

Godot'yu Beklerken - Samuel Becket



"Bırak, bırak tüm bunları diyecektim. Kimin konuştuğunun ne önemi var,
biri kimin konuştuğunun ne önemi var dedi. Biri kalkıp gidecek, giden
ben olacağım, ben olmayacağım o, ben burada olacağım, buradan uzaktayım
diyeceğim, ben olmayacağım o, hiçbir şey söylemeyeceğim, bir öykü
anlatılacak, biri öykü anlatmaya çabalayacak. Evet, yadsımıyorum artık,
herşey düzmece, hiç kimse yok, anlaşıldı değil mi, hiçbir şey yok,
tümceler de kalmadı, hadi alıklaşalım, tüm zamanların, tüm zaman
kiplerinin alığı olalım, sona ermesini beklerken bunun, her şeyin geçip
sona ermesini, seslerin kesilmesini, yalnızca sesler var, yalnızca
yalanlar. Buradan, gitmek buradan bir yere varmak, ya da kalmak burada
ama bir aşağı bir yukarı dolanarak. Önce kımılda, bir beden gerekli,
eskisi gibi, yadsımıyorum bunu, yadsımayacağım artık, bir bedenim var
diyeceğim, ayağa kalkacağım, yaşamak diyeceğim buna, benim diyeceğim,
ayağa kalkacağım, düşünmeyi bırakacağım, işimle dolu olacağım, ayakta
durmakla, ayakta durmayı sürdürmekle, yer değiştirmekle, katlanmakla,
yarına, gelecek haftaya sağ çıkmaya çalışmakla, yeterli olacak
fazlasıyla bütün bunlar, bir hafta, ilkbaharda bir hafta fazlasıyla
yeterli olacak, yaşam şırıngalayacak içimize."


Godot'yu Beklerken - Samuel Becket

Karamazov Kardeşler - Dostoyevski

"Onsekizinci yüzyılda bir günahkar vardı, şöyle bir laf ortaya attı:
‘Eğer Tanrı olmasaydı, O’nu icat etmek gerekirdi’ dedi. Garip olanı,
insanda hayranlık uyandıran, Tanrının gerçekten varolması değildir. Asıl
hayranlık uyandıran şey, insan gibi acımak bilmeyen vahşi bir hayvanın
içinde ‘Tanrının var olması zorunlu bir şeydir!’ diye bir düşüncenin
uyanmasıdır."


Karamazov Kardeşler - Dostoyevski

Madam Bovary -Gustave Flaubert

"leon: "sizin de başınıza geldi mi bilmem?"
dedi. "hani insanın kafasında belirsiz bir düşünce yer eder? ya da
silik, karanlık bir hayal belirir. derken bir de bakarsınız ki, bir
kitapta bütün bunlar gayet açık, belirli biçimde anlatılıvermiştir."emma:
"evet, ben de hissettim bunu" diye yanıtladı."

Madam Bovary -Gustave Flaubert

kürk mantolu madonna - sabahattin ali

insanlar birbirlerini ne kadar iyi anlıyorlardı. bir de ben bu halimle
kalkıp başka bir insanin kafasının içini tahlil etmek, onun düz veya
karışık ruhunu görmek istiyordum. dünyanın en basit, en zavallı, hatta
en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve
karışık bir ruha maliktir!... niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve
insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay
şeylerden biri zannediyoruz? niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin
evsafı hakkında söz söylemekten kaçındığımız halde ilk rast geldiğimiz
insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatıyla öteye geçiveriyoruz?

kürk mantolu madonna - sabahattin ali

onca yoksulluk varken - emile ajar (romain gary)

"içim altüst oldu ve öyle bir şiddete tutuldum ki dehşet bir şey. ta
içimden geliyordu, işte en kötüsü de budur. dışardan, kıçınıza tekmeler
inince kaçabilirsiniz. ama böyle bir şey içeriden geldi mi kaçmak
olanaksızdır. böyle bir şeye yakalandım mı gitmek, bir daha hiçbir
zaman, hiçbir yere dönmemek isterim. sanki biri oturuverir içime.
çığlıklar atmaya kendimi yerden yere vurmaya başlarım, dışarı çıkmak
için başımı çarpar dururum ama beceremem, bacakları olan bir şey
değildir bu, insanın hiçbir zaman bacakları olmaz içinde. bundan söz
etmek bana iyi geliyor ha, biraz dışarı çıkar gibi oluyor. ne demek
istediğimi çakıyor musunuz?"


onca yoksulluk varken - emile ajar (romain gary)