Sayfalar

Bu Blogda Ara

29 Ekim 2010 Cuma

Nihilizm Üzerine - Emil Michel Cioran


Kendime sayısız ilah uydurdum, her tarafta bir sürü sunak diktim ve bir
Tanrı kalabalığı önünde diz çöktüm… Şimdi tapmaktan bezdim, payıma düşen
sayıklama dozunu har vurup, harman savurdum… Nereden geldiğimi artık
söyleyemem… Tapınaklarda inançsızım, sitelerde coşkusuzum, hem
cinslerimin yanında meraksızım, yeryüzünde kesinliğim yok… Bana belirgin
bir arzu verin ve dünyayı alt üst edeyim… Her sabah bana bir diriliş
komedisini ve her akşam mezara giriş komedisini oynatan, ikisi arasında
da can sıkıntısı kefeninin azabından başka hiçbir şey yaratmayan o
fiiliyat utancından kurtarın beni… İstemeyi düşlüyorum ve her istediğim
bana paha biçilmez geliyor… Melankoli tarafından kemirilen bir Vandal
gibi, bensiz ben, hedefsiz yol alıyorum bilmem hangi köşeye doğru… Terk
edilmiş bir Tanrı, kendisi de tanrıtanımaz olan bir tanrı keşfetmek ve
onun son şüphelerinin ve son mucizelerinin gölgesinde uykuya dalmak
için…

Nihilizm Üzerine - Emil Michel Cioran

Limon - Mehmet Baydur


Sabah oluyor, öğleye doğru, öğle derken öğleden sonra oluyor mu sana
akşamüstü, canım akşamüstü, akşam gece filan bir de bakıyoruz gece yarısı,
yarı gece, yarı insan sabaha karsı sabah oluyor... Yeniden başlıyoruz... Hep içiyoruz. İçmesek duramayacağız sanki buralarda. Içerek gıcır gıcır nedenler icad ediyoruz kalmak için.... sonunda nekalmış oluyoruz ne de gitmiş... ikisinin ortasında bir yerde içip duruyoruz.

Limon - Mehmet Baydur

Tutunamayanlar - Oğuz Atay


"Az gelişmiş aşklar ülkesi olarak dünya
milletleri arasında ön sıraları işgalediyoruz. Birleşmiş Milletler
istatistiklerine göre ancak Nijerya ve Ganabizden daha az gelişmiş. Âşık
olma oranı yüzbinde kırkiki. Beş yıllık planyüzde yüz gerçekleştiği
takdirde bu oran bindokuzyüzseksende yüzbindeseksenaltı olacak. Gene
yeterli değil…"

Tutunamayanlar - Oğuz Atay

Deccal - Nietzsche


 
''Modern insan mı? -Ne ettiğimi bilmiyorum;ne ettiğini bilmeyen her şeyim ben- diye iç geçirir modern insan...Bu modernlikti bizi hasta eden...tembel
barışlar,korkak tavizler,modern Evet ve Hayır ın bütün erdemli kirliliğiydi.''

Deccal - Nietzsche

Tutunamayanlar - Oğuz Atay


"beni bir gün unutacaksan bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi, boş yere mağaramdan çıkarma beni alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna..."

Tutunamayanlar - Oğuz Atay

suni teneffüs - ricardo piglia


 
havanın direncini hisseden güvercin, boşlukta daha iyi uçabileceğini düşünür.



suni teneffüs - ricardo piglia

Gülüşün ve Unutuşun Kitabı - Milan Kundera


"İşte asıl bu ayrıntılar, kötü seçilmiş bir giysi, dişlerdeki hafif bir bozukluk, nefis bir ruh zayıflığı, bunlardır bir kadını gerçek ve canlı kılan şeyler. Afişlerdeki ya damoda dergilerindeki kadınlar, ki bugün bütün kadınlar onları taklit etmeye çalışıyorlar, çekicilikten yoksundurlar, çünkü gerçek değildirler, çünkü soyut bir takım önerilerden oluşmuşlardır. Onlar bir güdümbilim makinesinden doğmuşlardır, bir insan bedeninden değil !"

Gülüşün ve Unutuşun Kitabı - Milan Kundera

İskambil Kağıtlarının Esrarı- Jostein Gardner


"...ama hiç anlayamadığım şey, kendini bulmak için neden ille de gitmesi
gerektiğiydi. kendini bulmak isteyen herkese tavsiyem, bulundukları
yerde kalmalarıdır. yoksa kendilerini hepten kaybetme tehlikesi çok
büyüktür."

İskambil Kağıtlarının Esrarı- Jostein Gardner

İskambil Kağıtlarının Esrarı- Jostein Gardner


"...ama hiç anlayamadığım şey, kendini bulmak için neden ille de gitmesi
gerektiğiydi. kendini bulmak isteyen herkese tavsiyem, bulundukları
yerde kalmalarıdır. yoksa kendilerini hepten kaybetme tehlikesi çok
büyüktür."

İskambil Kağıtlarının Esrarı- Jostein Gardner

Bitmeyecek Öykü - Michael Ende


Tümüyle sıradan bir kişinin, tümüyle sıradan hayatındaki, tümüyle
sıradan olayları keyifsiz ve karamsar bir biçemle anlatan kitapları hiç
sevmezdi. Gerçeklerden bıkmıştı zaten, bir de ne diye okuyacaktı onları?
Ayrıca kendisini bir yere çekmek istediklerini hissetmekten nefret
ederdi. Otür kitaplarda az yada çok hep biryere çekilirdi insan.


Bitmeyecek Öykü - Michael Ende

Nietzsche Ağladığında - Irvin D. Yalom


"...Ben filozofluğu sizin için yaptığımı iddia etmiyorum.Oysa siz,
doktor; sizi motive eden şeyin bana hizmet etmek,acımı dindirmek
olduğunu söylüyorsunuz.Bunların insan motivasyonuyla uzaktan yakından
ilgisi yok.

Bunlar rahiplere özgü propagandalarla kurnazca yönetilen köle
zihniyetinin bir parçası.Daha derinlere inip motivasyonlarınızın
kaynağını bulun!

Hiç kimsenin bir şeyi sırf başka birisi için yapmadığını
göreceksiniz.İnsanın bütün eylemleri kendisine yöneliktir, bütün
hizmetleri kendine hizmettir, bütün sevgisi kendini sevmesindendir."

Nietzsche Ağladığında - Irvin D. Yalom

kaptan yemeğe çıktı ve tayfalar gemiyi ele geçirdi - Charles Bukowski


Bir çiçeğin büyümesi bizi ne kadar kederlendiriyorsa ölüm de o kadar
kederlendirmeli. Korkunç olan ölüm değil, yaşanan ya da yaşanamayan
hayatlardır. İnsanlar hayatlarına saygı duymuyorlar, işiyorlar
üstlerine, sıçıyorlar. Geri zekalılar. Tek düşündükleri düzüşmek,
sinema, para ve düzüşmek. Hiç düşünmeden yutuverirler Tanrı'yı, hiç
düşünmeden yutuverirler vatanı. Çok geçmeden düşünme yeteneklerini
yitirir, başkalarının onlar için düşünmelerine izin verirler. Pamuk
beyinliler. görünümleri çirkin, konuşma biçimleri çirkin, yürüyüşleri
çirkin. Yüzyılların olağanüstü bestelerini çalın onlara duymazlar. Çoğu
insanın ölümü aldatmacadır. Ölecek bir şey kalmamıştır geriye.

kaptan yemeğe çıktı ve tayfalar gemiyi ele geçirdi - Charles Bukowski

Ölümsüzlük - Milan Kundera


- Biliyorum. beni yüzümle tanıyorsun, beni yüz olarak tanıyorsun ve
hiçbir zaman başka biçimde tanımadın. yüzümün bana ait olmadığı gibi bir
düşünceye de sahip olamazsın.

- Yüzünün sana ait olmadığı nasıl iddia edersin? kim var yüzünün arkasında?

- Aynaların olmadığı bir dünyada yaşamış olduğunu farzet . yüzünü
düşleyecektin. yüzünü sendeki bir şeyin bir tür dışa yansıması gibi
tasarlayacaktın. ve sonra sana 40 yaşlarında bir ayna verildiğini düşün.
ne biçim bir dehşete düşerdin biliyor musun? bütünüyle yabancı bir yüz
görecektin! ve şimdi reddettiğin şeyi açık seçik anlayacaktın: yüzün sen
değilsin!

Ölümsüzlük - Milan Kundera

Kahramanlar ve Mezarlar - Ernesto Sabato


Ögleyin Constitucion Caddesi’ndeki bir kafeteryaya girerek yemek yedim.
Ortalıkta bu kadar çok tasasız,sorunsuz insanın olmasını tuhaf
karşıladım. Odamdayken devrimci yapıtlar okuyordum ve dünya her an tuz
buz olablirmiş gibi geliyordu. Dışarıya çıkınca herşeyin eskisi gibi
oldugunu gördüm: memurlar işlerine gidiyordu,tüccarlar mallarını
satıyordu, hatta insanlar tembel tembel meydanlardaki banklarda oturup
zaman öldürüyorlardı. Eskisi gibi,tekdüze. Bir kez daha, son kez değil,
kendimi yabancı hissettim. Sanki aniden bu anlamını ve kurallarını
bilmediğim dünyada uyanmıştım. Amaçsızca Buenos Aires caddelerinde
dolaşıyor,insanlarını izliyor, Plaza Constitucion’da bir banka oturuyor
ve düşünüyordum. Odama döndüğüm zaman kendimi her zamankinden daha
yalnız hissediyordum. Ancak yeniden kitaplara gömüldüğümde gerçege
ulaştığımı sanıyordum, sokakların gerçeği hipnotize olmuş insanların
kafalarındaki büyük bir hayaldi sanki. Yıllar sonra, o zaman sokakları,
meydanları dolduran,ofislerde çalışan,işlerine koşturan binlerce ve
binlerce insanın üç aşağı beş yukarı benim durumumda olduklarını
anlayacaktım:kaygılı,yalnız insanlar,yaşamın anlamı ve anlamsızlığı
üzerine düşünen insanlar,çevresindeki dünyanın uyuduğu duygusuna kapılan
insanlar,hipnotize olmuş ve birer makineye dönmüş insanlar.

Kahramanlar ve Mezarlar - Ernesto Sabato

Korkuyu Beklerken - Oğuz Atay


gökyüzüne bakmıştım. yuvarlak ve parlak ve ışıklı bir daireden başka bir
şeye benzemeyen aya bakmıştım ve ne kadar güzel, tıpkı öğretildiği gibi
güzel, anlatıldığı gibi güzel demiştim; sonra, başımı aşağı doğru
hareket ettirerek, denizde ayın ışıltılı çizgilerini aramıştım. ne
acıklı bir maceraydı bu. belki de değildi; belki de, bunun acıklı bir
macera olduğunu da bir yerlerden öğrenmiştim, bir yerde okumuşum.
hafızam zayıfladığı için, neyi nerede okuduğumu unuttuğum için, bana ait
birtakım duygular olduğunu sanıyordum. acaba, içine düştüğüm durum daha
önce nerede acıklı olmuştu? mısırda mı? eski yunan’da mı? kendimi
romantik dönemin fransızları, ingilizleri ya da almanlarıyla mı
karıştırıyordum? ben bir şeyin taklidiydim; fakat, aslımı bile doğru
dürüst öğrenememiştim. belki de bana ne olduğunu sonuna kadar
okumamıştım. yarabbim ne korkunçtu! '

Korkuyu Beklerken - Oğuz Atay

Tutunamayanlar - Oğuz Atay


"-sus olric düşünüyorum.

-düşünmek ne haddinize efendim.

-descartes düşündükçe var oluyor.

-o düşündükçe var olur, siz yok olursunuz efendimiz."

Tutunamayanlar - Oğuz Atay

Kinyas ve Kayra - Hakan Günday


"Kim kimi kurtarabilmişti şimdiye kadar? beni kim kurtaracaktı?
''kurtuluş'' dedim ''ankara'da bir mahalle.'' fazlası değil. belki bir
de bob marley'in en iyi şarkısı. daha fazla düşünmeye gerek yok. adı her
yerde, kendisi yok. kurtulmaya gelmiyoruz bu dünyaya. daha da saplanmak
için buradayız. dibine kadar. onun için çürüyor bedenlerimiz ölünce...."

Kinyas ve Kayra - Hakan Günday

Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali


"Bu gece için bu kadarı çoktu bile... Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim... Bu hal gerçi birçok fırsatları kaçırmama sebep olurdu, fakat fazlasını isteyerek talihimi ürkütmekten her zaman çekinirdim. "

Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali

Mülksüzler - Ursula K. Le Guin


"Bize birbirimizden başka kimsenin yardım etmeyeceğini, eğer elimizi
uzatmazsak hiçbir elin bizi kurtaramayacağını biliyoruz. Uzattığınız el
de boş, tıpkı benimki gibi, hiçbir şeyiniz yok.hiçbir şeye sahip
değilsiniz, hiçbir şey sizin malınız değil.,özgürsünüz. Sahip olduğunuz
tek şey ne olduğunuz ve ne verdiğinizdir. ...

Özgürlüğümüz dışında hiçbir şeyimiz yok. Size kendi özgürlüğünüzden başka verecek bir
şeyimiz yok. Bireyler arasında karşılıklı yardımlaşma dışında hiçbir
yasamız yok.,hükümetimiz yok, yalnızca özgür birlik ilkemiz var.
Devletlerimiz, uluslarımız, başkanlarımız, başbakanlarımız, şeflerimiz,
generallerimiz, patronlarımız, bankerlerimiz, mülk sahiplerimiz,
ücretlerimiz, sadakalarımız, polislerimiz, askerlerimiz, savaşlarımız
yok.başka da pek fazla şeyimiz var sayılmaz. Biz paylaşırız, sahip
olmayız.varlıklı değiliz. hiçbirimiz zengin değiliz, hiçbirimiz iktidar
sahibi değiliz. Eğer istediğiniz, aradığınız şey buysa o zaman ona eli
boş gelmeniz gerektiğini söylüyorum, ona yalnız ve çıplak gelmeniz
gerekiyor, tıpkı bir çocuğun dünyaya, geleceğine, hiçbir geçmişi
olmadan, hiçbir malı mülkü olmadan, yaşamak için tümüyle başka insanlara
dayanarak gelmesi gibi. Vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi
vermeniz gerekir.
Devrim'i satın alamazsınız. Devrim'i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya sizdedir, ya da hiçbir yerde değildir."

Mülksüzler - Ursula K. Le Guin

Kötülük Çiçekleri - Charles Baudelaire


Söyle, anlaşılmaz adam, kimi seversin en çok, ananı mı, babanı mı, bacını mı, yoksa kardeşini mi?
"Ne anam, ne de babam var, ne bacım, ne de kardeşim."

"Dostlarını mı?"
"Anlamına bugüne kadar yabancı kaldığım bir söz kullandınız."

"Yurdunu mu?"
"Hangi enlemdedir, bilmem."

"Güzelliği mi?
"Tanrısal ve ölümsüz olsaydı, severdim kuşkusuz."

"Altını mı?"
"Siz tanrı'ya nasıl kin beslerseniz, ben de ona öylesine kin beslerim."

"Peki neyi seversin öyleyse sen, olağanüstü yabancı?"
"Bulutları severim...işte şu...şu geçip giden bulutları...eşsiz bulutları!"

Kötülük Çiçekleri - Charles Baudelaire

Karamazov Kardeşler - Dostoyevski


Dünyanın değişebilmesi için önce insanların değişmesi gerekir. Herkes
birbirinin gerçek kardeşi olmadığı sürece insanların kardeşliğinden söz
edilemez. Kişioğlunun yaratılışı, hakkına razı olmaya bırakmaz onu
hiçbir zaman. Bu yüzden herkes kendine verileni az bulup homurdanacaktır
her zaman. Başkalarını çekemeyecek, onları yok etmeye çalışacaktır.
Bunun ne zaman gerçekleşeceğini soruyorsunuz. Gerçekleşecek ama önce
kişioğlunun yalnızlaşma çağının sona ermesi gerekmektedir.” –“Hangi
yalnızlaşmadan söz ediyorsunuz?” diye sordum. “Şimdi, özellikle bu son
günlerde giderek her yerde yaygınlaşan yalnızlaşmadan. Henüz tam
başlamadı, zamanı gelmedi... çünkü şimdi herkes kişiliğini tam olgunluğa
erdirmek, hayatı tanımak çabasındadır. Ne var ki olgunlaşacağız derken
evrende yapayalnız olduklarını gördükleri için, bu çabaları kendi
kendilerini yok etmekle sonuçlanır. Çünkü günümüzde herkes kopmuştur
toplumdan, kendi kabuğuna çekilmiştir. Herkes birbirinden uzaklaşıyor,
saklayabildiğince şeyi de kendine saklıyor. Sonunda insanlardan kaçmaya
başlıyor kişi. Kendi başına para biriktirirken şöyle düşünüyor: “Şimdi
ne güçlüyüm! Hiçbir şeyden korkum yok artık!” Oysa ne denli zengin
olursa, onu yok edecek güçsüzlüğün içine o denli gömüldüğünü bilmez
çılgın. Çünkü tek kendine güvenmeye alışmıştır. Toplumdan kopmuş,
ruhuna, insanların yardımına inanmamayı, insanlardan bir şeyler
beklememeyi öğretmiştir. Paralarının, onların ona verdiği hakların
kaybolmasından korkar yalnızca. Çağımızda insanlar gülünç bir inatla,
kişiliğin gerçek güvenliğinin, yalnız başına çalışmakta değil, tüm
insanlığın beraberliğinde olduğunu anlamamakta diretiyorlar. Ama hiç
kuşku yok ki, bir gün gelecek, bu ürkünç yalnızlık da sona erecek,
insanlar birbirlerinden kopmalarının anlamsızlığını bir anda
anlayacaklar. Bunca zaman karanlıkta nasıl oturduklarına, ışığı
göremediklerine şaşacaklar.

Karamazov Kardeşler - Dostoyevski

Gülün Adı - Umberto Eco


İbn-Hazm'ın sayfaları beni çok etkiledi; aşkı, sağaltımı kendi içinde
olan, başkaldıran bir hastalık olarak niteliyordu; çünkü bu hastalığa
yakalanan insan sağaltılmayı dilemez; (Tanrı bilir, doğru!) O sabah her
gördüğüm şeyin beni niçin böylesine coşkulandırdığını, aşkın, Ancira'lı
Basilio'nun da söylediği gibi, insanın içine niçin gözlerinden girdiğini
ve -şaşmaz bir gösterge- böyle bir hastalığa yakalanan kimsenin niçin
aşırı bir sevinç gösterdiğini, aynı zamanda niçin (o sabah benim
yaptığım gibi) kendi kendine olmak istediğini ve yalnızlığı yeğ
tuttuğğunu, çevresindeki öteki olayların büyük bir tedirginlik ve
insanın dilini bağlayan bir şaşkınlığa yol açtığını anladım...
İçtenlikli bir sevdanın, sevdiğini görmesi engellendiği zaman sararıp
solduğunu, sonunda yatağa düştüğünü, bazan hastalığın beyne
egemen
olduğunu, bu duruma gelen kimsenin aklını yitirip abuk sabuk şeyler
söylediğini okuyunca korkuya kapıldım (henüz o aşamaya gelmediğim
açıktı; çünkü kitaplığı keşfettiğimiz sırada zihnim oldukça uyanıktı).
Ama hastalığın kötüye gittiği zaman ölüme yol açabileceğini kaygıyla
okudum ve kendi kendime, kızın bana verdiği sevincin, ruhun sağlığına
gereken ilgiyi göstermeksizin, bedenin yüce bir biçimde kurban
edilmesine değip değmeyeceğini sordum.

Gülün Adı - Umberto Eco

Tutunamayanlar - Oğuz Atay


" Kitaplardan, yaşantılarım için yararlanmadığımı ve kendimi bir biçime
sokamadığımı da yüzüme vurabilirsiniz. Ne yapabilirim? Kitap okumakla,
manavın beni aldatmasına engel olamıyorum bir türlü.

Manava inanmadığım halde beni aldatıyor namussuz. Ya inandığım
dostlarımın beni aldatmasını önlemek: Büsbütün imkansız bu. Dostlarım
alay ediyor benimle.

Bu çocuğun sonu ne olacak, diyorlar. Hiç olmazsa kitaplardan kitaplar çıkarmalıymışım. Bunu da yapamıyorum, yazamıyorum.

Kitapları işimde kullanılacak bir mal gibi göremiyorum; kapılıyorum
onlara. Belki kitaplar da onlara karşı gösterdiğim aşırı ciddiyetimle
alay ediyordur.

Biliyorum, kitaplar da beni adamdan saymıyorlar. Fahişelerin, onlara
barlarda para yediren tüccarları küçümsemesi gibi hor görüyorlar beni. "

Tutunamayanlar - Oğuz Atay

Yavaşlık - Milan Kundera


Çağımızda
unutma arzusu bir saplantı haline gelmiştir,bu arzuyu tatmin etmek için
hız iblisine teslim olmuştur çağımız,kendini anımsamak istemediğini
bize anlatmak için hızını artırır;çünkü kendinden bıkmıştır;kendinden
tiksinmektedir;belleğin küçük titrek alevini söndürmek istemektedir....

Yavaşlık - Milan Kundera

Yaşamın Ucuna Yolculuk - Tezer Özlü


"yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. evlerinizle. okullarınızla. iş
yerlerinizle. özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. ölmek
istedim, dirilttiniz. yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. aç
kalmayı denedim, serum verdiniz. delirdim, kafama elektrik verdiniz. hiç
aile olunmayacak bir insanla bir araya geldim, gene aile olduk. ben
bütün bunların dışındayım. şimdi tek konuğu olduğum bu otelden
ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanı ya da
hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı,
düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum."

Yaşamın Ucuna Yolculuk - Tezer Özlü

Huzursuzluğun Kitabı - Fernando Pessoa



"Sıradan  insanlığa karşı fiziksel bir tiksinti duyuyorum,zaten olan tek insanlık
bu. Bazen de tiksintiyi iyice çoğaltmaya hevesleniyorum,kusma
isteğimizi zorla kusarak yatıştırdığımız gibi....Entrikalar,dedikodu,yapılması
aklıldan bile geçmemiş şeylerin allanıp pullanarak anlatılması,bu kıyafetler
giyinmiş zavallı hayvanların ruhlarının bilinçsiz bilincinden çekip çıkardıkları
doyum, incelikten yoksun cinsellik,cilveleşen maymunları hatırlatan şakalar,
korkunç bir şekilde zerre kadar önem taşımadıklarını bilmeyişleri...Bütün bunlar
düşlerin istemsizliğinde,arzunun ıslak kırıntılarından,duyguların
çiğnenip atılmış artıklarından yoğrulmuş,iğrenç,korkunç bir hayvanı
canlandırıyor gözümde. "

Huzursuzluğun Kitabı - Fernando Pessoa

Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali


Eğleniyorlardı, yaşıyorlardı ve ben kafamın içine ve yalnız kendi ruhuma kapanmakla onların üstünde değil, altında bulunduğumu anlıyordum. Şimdiye kadar zannettiğim gibi, kitleden ayrılmanın bir hususiyet, bir fazlalık değil, bir sakatlık demek olduğunu hissediyordum. Bu insanlar dünyada nasıl yaşamak lazımsa öyle yaşıyorlar, vazifelerini yapıyorlar, hayata bir şey ilave ediyorlardı. Ben neydim ? Ruhum, bir ağaç kurdu gibi beni kemirmekten başka ne yapıyordu ? Şu ağaçlar, onların dallarını ve eteklerini örten karlar, şu ahşap bina, şu gramofon, şu göl ve üzerindeki buz tabakası ve nihayet bu çeşit çeşit in­sanlar hayatın kendilerine verdiği bir işi yapmakla meşguldü­ler. Her hareketlerinin bir manası vardı, ilk bakışta göze görün­meyen bir manası. Ben ise, dingilden fırlayarak, boşta yuvarla­nan bir araba tekerleği gibi sallanıyor ve bu halimden kendime imtiyazlar çıkarmaya çalışıyordum. Muhakkak ki dünyanın en lüzumsuz adamıydım. Hayat beni kaybetmekle hiçbir şey zi­yan etmeyecekti. Hiç kimsenin benden bir şey beklediği ve be­nim hiç kimseden bir şey beklediğim yoktu.

Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali

Betty Blue - Philippe Djian


"Evet, tabii ki, mutluluğun var olmadığını, cennetin var olmadığını,
kazanılacak ya da kaybedilecek hiçbir şey olmadığını ve hiçbir şeyin
özünün değiştirilemeyeceğini anlaması gerekiyor. Ve eğer bundan sonra
insana sadece ümitsizliğin kaldığına inanırsan bir kere daha yanılmış
olursun, çünkü ümitsizlik de bir yanılsamadır. Tek yapabileceğin şey
akşam yatmak ve sabah mümkünse bir tebessümle kalkmaktır. Sen ne
düşünürsen düşün bu hiçbir şeyi değiştirmeyecek, sadece işleri
karmaşıklaştıracaktır."

Betty Blue - Philippe Djian

Kovulmuşların Evi - Ali Ayçil


Yazıhanedeki yüksekçe masanın önünde durdum ve yüzünü henüz
uyandıramamış kadından, bana bir bilet vermesini istedim.
Tırnaklarındaki ojelerin yarısı silinmiş bakımsız bir el, biletteki
koltuk hanesine özensizce yirmi bir rakamını çiziktirdi; bileti masanın
üzerine koydu ve yolculuğumun kendisini hiç de ilgilendirmediğini
hissettirecek bir soğuklukla, 'iyi yolculuklar' dedi bana. O an, kadının
ne yol ne de yolcu hakkında kafa yorduğunu, yalnızca, gelip önünde
dikilen insanlara birer numara vermekle meşgul olduğunu düşündüm. Onu,
firmanın sahibinin bir zamanlar güreş yaptığını gösteren mayolu
fotoğraf, üstünde gıda reklâmı bulunan takvim, insicamsız sandalyeler,
tozlanmış katalitik soba ve sahipleri ortada görünmeyen birkaç torbayla
baş başa bırakıp çıktım yazıhaneden. Bu şikâyetçi yüz, bu soğuk ses, bu
bakımsız tırnaklar, berrak bir yolculuk sabahının kanına girmek için
itinayla seçilmişti sanki. Kapıdan çıkarken, 'mutsuz bir ülke burası'
dedim kendi kendime; 'sabahları nasıl uyanması gerektiğini bilmeyen bir
ülke; tırnaklarından başlayarak çökmüş bir ülke...'

Kovulmuşların Evi - Ali Ayçil

Bir Delinin Güncesi - Aslı Erdoğan


Hiç sevdiğiniz birinin bir daha dönmemek üzere çıkıp
gidişini izlediniz mi? O sabah da herhangi bir sabah gibidir. Gene
kahvaltısını atlamış, aç karnına sigara içmiştir. Sinirlidir, sabahları
hep olduğu gibi. Atkısını evde unutmuştur. Sanki o gün daha mı
tedirgindi, yoksa sonradan düşündüğünüzde, o sabahı binlerce kez
belleğinizde kurguladığınızda size mi öyle gelmişti.
Bilseydiniz...Gelişi güzel bir veda yerine onu bir kez daha
kucaklardınız. Kucaklar, bırakmazdınız. Dünyanın tüm bağlarıyla
bağlardınız onu, tüm bağları, vaatleri, yeminleriyle. Sırf o kapıdan
çıkıp gitmesin diye dünyayı durduramanız gerekse durdururdunuz.
Bilseydiniz.


Bir Delinin Güncesi - Aslı Erdoğan

Sur Kenti Hikayeleri - Ali Ayçil


Yılkıdan üç türlü at gelir: Bazı atlar, daha diğer atlara
vurulan kırbacın sesini duyduklarında terk ederler huysuzluklarını;
ruhlarıyla derileri arasında bir mesafe yoktur.Bazı atlar ise, kırbacın
açtığı yarayla ruhları arasında gider gelirler, yara açıldıkça
ruhlarıyla derileri arasındaki mesafe kapanıverir. Kan ruhlarına
damlayınca teslim ederler kendilerini. Bazı atlar da var ki, her
kırbaçta açılır ruhlarıyla bedenleri arasındaki mesafe. Sen onu
kırbaçladıkça ele geçmez olur onun ruhu. Öylelerinden geriye, cansız bir
tay bedeni kalır. Bir de seyisin hafızasında, gururu hiç öldürülemeyen
bir tayın guru kıran görüntüsü... Ustalık, bu tür tayları uslandırmakta
değil, ona hiç bulaşmamakta saklı. Kırbaç, zaten yola gelecekler için
bir bahane...

Sur Kenti Hikayeleri - Ali Ayçil

Zorba - Nikos Kazancakis


Artık akşam olup da ihtiyarlar kurulu üyesinin
evinden ayrıldığımız zaman, Zorba da keyfe gelmişti; canı konuşmak
istiyordu. Söze başladı: "Geçende ne diyorduk, patron? Halkı aydınlatıp gözünü açasınmış!
Buyur işte! Sen gel de, Barba Anagnostis'in gözünü aç! Karısının nasıl
susta durup emir beklediğini gördün mü? Zatın git de şimdi, ona erkekle
aynı haklara sahip bulunduğunu ve sen domuzun etinden bir parçasını
yerken, domuzun karşısında canlı halde bağırmasının zalimce bir şey
olduğunu, sen açlıktan geberirken, Allah'ın her şeye malik bulunuşu
avuntusuyla yetinmenin büyük bir budalalık olduğunu anlat!

Senin bütün bu aydınlatıcı palavralarından, kapkara cahil Barba
Anagnostis ne kazanır? Kavgalar başlar, tavuk horoz olmak ister ve karı
koca bütün gün birbiriyle dövüşüp birbirinin tüylerini yolar. İnsanları
rahat bırak, patron, gözlerini açma! Çünkü açarsan ne görürler?
Ellerinin körünü! Onun için bırak, kapalı kalsınlar da, hayal
göredursunlar!"

Zorba - Nikos Kazancakis

Sokaklar Uyudu Artık Öpüşebiliriz - Umay Umay


Sessizliğin oyunu sessizlikte oynanır. Bir hastane odasında; ziyaret saatinin bittiğini anons eden doğulu kızın aksanlı ricasından sonra. Yan odada büyük bir hikaye yere düşrülürken… hemşire serum şişesindeki damlayı durdurmak için hortumu sıkıştırırken…; Sessizlik hazırda bekleyen bir oyuncu gibi çoktan neşesini kaybetmiş durur.

bir parça pamuk ve ılık su
ile kurumuş dudaklara değdirilen sessizlik. ayaklarını açıkta bırakan
bir yorgan gibi. kimsenin anlamayacağı dertlerle gerçeklerle başımız
dertteyken ve kendimizden daha yalan bir tanrı bulamıyorken; bekleyen:
bekleyen: bekleyen sessizlik.



Sokaklar Uyudu Artık Öpüşebiliriz - Umay Umay

Don Kişot - Miguel de Cervantes


Böyle kötü bir silahtarım olacağına, yoksul, meteliksiz kalayım, daha
iyi. Söyler misin, ey gezgin şövalyeliğin silahtarlık yasalarının
saptırıcısı, sen herhangi bir gezgin şövalye silahtarının, efendisiyle,
ayda şu kadar para verirseniz hizmet ederim pazarlığına giriştiğini
gördün mü, okudun mu? Serseri, sefil herif, canavar - sen bunların
hepsisin çünkü- gezgin şövalye tarihlerinin engin denizine bir dal
bakalım; eğer senin bu söylediklerini söylemiş veya düşünmüş olan bir
tek silahtar bulursan, gel suratıma çarp, üstüne dört kere nanik yap.
Boz eşeğinin dizginine, veya yularına asıl ve evine dön; çünkü benimle
birlikte bir tek adım daha atmayacaksın bundan böyle. Ey, tuz ekmek
haini! Ah, yersiz vaatler! Ey, insandan çok hayvan adam! Tam ben seni
mevki sahibi yapacakken, karına rağmen senyörlüğe getirecekken,
gidiyorsun, öyle mi? Tam ben seni dünyanın en güzel ceziresinin başına
getirmeye kesin karar vermişken gidiyorsun, öyle mi? Kısacası, senin de
daha önce söylediğin gibi, eşek hoşaftan ne anlar? Eşeksin, eşek
kalacaksın ve eşek olarak ömrünü tamamlayacaksın; çünkü bana kalırsa
hayvan olduğun senin kafana dank etmeden, ömrün sona erecek.'

Don Kişot - Miguel de Cervantes

Mülksüzler - Ursula K. Le Guin


 
"Yaşamın geri kalan kısmı boyunca ya herkes gibi olmayı, ya da farklılıklarını erdeme dönüştürmeyi seçmen gerekir.."

Mülksüzler - Ursula K. Le Guin

1984 - George Orwell


- O'Brien: Hatırlıyor musun? Günlüğüne şöyle yazmıştın: özgürlük, iki kere ikinin dört ettiğini söyleyebilmektir.- Winston: Evet.O'Brien dört parmağını göstererek sol elini Winston'a doğru kaldırdı....- O'Brien: Kaç parmak görüyorsun?- Winston: Dört.- O'Brien: Eğer parti dört değil, beş olduğunu söylerse, o zaman kaç tane görürsün?- Winston: Dört.Sözü, acıyla attığı çığlıkla son buldu..

1984 - George Orwell

Doğmamış Kristof - Carlos Fuentes


Bu durumda kesin olan şeyler ve kesin olmayan şeyler var. Şu kesin: oğlana kova burcunda hamile kalındı. Şu kesin değil: Meksikalı bir fetüse dönüşme olasılığı babamın hesaplarına göre, yüz seksen üç trilyon, altı yüz yetmiş beş milyar, dokuz yüz milyon dört yüz beş bin yüz kırk sekizde bir, rahme düştüğüm gün öğle vakti gökten tepelerine yağan boku yıkamak için annemle birlikte girdikleri Pasifik Okyanusu'nda kulaç atarken yapıyor bu hesabı babam. Geri sayımın ilk günü diyorlar buna. Bense, yumurtalıktaki okuma dersine giderken
mezarlıktan ilk geçişim diyorum; çünkü onlar şimdi o gün neler olduğunu hatırlasalar da, ben bütün olanları zaten biliyordum, babamın mikroyılanı annemin corona radiata'sına (corona corona değil ha, babamınki patlayan bir puroydu, hatta düşünüyorum da bir MIRV) gül yaprakları arasına uzanır gibi uzandığında biliyordum, o sırada büyük
Kıllı Vadi muharebesinden geriye kalanlar jelatinsi zarı işgal etmişlerdi, de profundis clamavimus –ama kimse kendini rahat hissetmiyordu; hangimiz Dona Angeles'i (soyadı yok), Puebla, Veracruz, Guadalajara ve Mexico City'nin en nüfuzlu ailelerinin varisi Don Angel Palomar y Fagoaga Labastida Pacheco y Montes de Oca'nın karısını dölleme şerefine nail olacaktı? Milyonda bir, şanslı pezevenk, talihli kambur. Hepsi deli gibi ilerlemeye, barikatı aşmaya, kabuğu kırmaya ve öyle her önüne geleni yemeğe çağırmayan bu Penelope'nin sadakatini bertaraf etmeye çalışıyordu, sadece bir kişiye geçiş vardı, savaşlardan dönmüş şampiyon Ulyseks, en büyük, kromozomların Muhammed Ali'si, numero uno:

BENDEN Mİ SÖZ EDİYORSUNUZ?

Doğmamış Kristof - Carlos Fuentes

ağaçkakan - tom robbins


" yarım kaldığımızda bizi tamamlayacak birini ararız daima. birkaç yıllık ya da birkaç aylık bir ilişkiden sonra ihtiyacımızın hala giderilmediğini görünce beraber olduğumuz kişileri suçlar, daha ümit vaadeden biriyle arkadaşlık kurarız. bu hep böyle sürebilir, ta ki her birimizin kendi tamamlanmamızdan sorumlu olduğumuzu kabullenene dek. bunu bize başka kimse sunamaz ve aksine inanmak, kendimizi tehlikeli bir şekilde aldatmak, girdiğimiz her ilişkiyi nihai başarısızlığa programlamaktır. "

ağaçkakan - tom robbins

sana gül bahçesi vadetmedim - joanne greenberg


Sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. Hiçbir zaman kusursuz bir
adalet vadetmedim. Ve hiçbir zaman huzur ya da mutluluk da vadetmedim.
Sana ancak bütün bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim ...


sana gül bahçesi vadetmedim - joanne greenberg

şaka - milan kundera


" kendi zavallılığımın bilincinde olmak, benzerlerimin zavallılığı ile
beni asla bağdaştıramaz. her biri kendi alçaklığını bir ötekinde gördüğü
için, birbiriyle kardeşçe geçinen insanlar kadar beni tiksindiren
hiçbir şey olamaz. böylesine iğrenç ve yapışkan bir kardeşlikle işim
olamaz benim."



şaka - milan kundera

kürk mantolu madonna - sabahattin ali


" şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum. bu eksik sana
değil, bana ait. ben de inanmak noksanmış. beni bu kadar çok sevdiğine
bir türlü inanamadığım için, sana aşık olmadığımı zannediyormuşum. bunu
şimdi anlıyorum. demek ki insanlar benden inanmak kabiliyetini
almışlar... "



kürk mantolu madonna - sabahattin ali

Masumiyet Müzesi - Orhan Pamuk


"Midemden, sırtımdan, ta bacaklarımdan çeşitli yönlerde nefesimi kesen bir güçle hareket eden acımdan kaçacak, onu hafifletecek bir şey yapacak gücüm kalmamıştı.
Bunu fark etmek içimdeki yenilgi duygusunu da artırıyor, bu da aşk
acısı kadar sert ve içe dönük bir pişmanlık acısını harekete geçiriyordu.
Tuhaf bir içgüdüyle, ancak bu acının içine (tıpkı kendi içine dönen bir
çiçek gibi) döner, kalbimi yırtar gibi beni zorlayan acımı bütün
yoğunluğuyla yaşarsam, Füsuna yaklaşabileceğimi hissediyordum. Bunun bir yanılsama olabileceğini aklımın bir yanıyla düşünebiliyor, ama ona inanmaktan da kendimi alıkoyamıyordum. "

Masumiyet Müzesi - Orhan Pamuk

zahir - paulo coelho


"hiç bir şeyi geri almayı bekleme, yaptıkların için takdir edilmeyi bekleme, ne kadar zeki olduğunun keşfedilmesini bekleme ya da aşkının anlaşılmasını. daireyi tamamla. gururlu, yetersiz ya da kibirli olduğun için değil, sadece artık onun senin yaşamında yeri olmadığı için. kapıyı kapat, plağı değiştir, evi temizle, tozdan kurtul. geçmişte olduğun kişiyi bırak ve şu anda kimsen o ol!"


zahir - paulo coelho

Gölgesizler - Hasan Ali Toptaş


"Aynı yolda yürümekten başka çaresi olmayan tuhaf birer yaratıktı
insanlar, tekrarın tekrarlananın örtüsü olduğunu anlayamadan, aynı el
sallayışların, aynı gülüşlerin, aynı yürüyüşlerin ya da aynı oturuşların
içinden geçe geçe damaklarına bulaşan uzak bir serüven tadıyla dönüp
dolaşıp aynı noktada yaşıyorlardı."
Gölgesizler - Hasan Ali Toptaş

Neden Edebiyat ? - Mario Vargas Llosa


"Edebiyat,
aşkın, tutkunun ve cinselliğin sanatsal yaratı niteliği edinmesine bile
katkıda bulunmuştur. Edebiyat olmasaydı, erotizm de olmazdı. Aşk ve haz
daha yoksul olur, duyarlık ve incelikten yoksun kalır, edebiyattaki
düşlemlerin sunduğu yoğunluğa erişemezdi. Garcilaso, Petrarca, Gongora
ya da Baudelaire okumuş bir çiftin, hazzın değerini bilme ve hazzı
yaşama konusunda, televizyondaki bayağı dizilerin aptala çevirdiği cahil
insanlardan daha ileri olduklarını söylemek abartı sayılmamalıdır.
Okumayan ve yazmayan bir dünyada, aşk ve cinsel istek, hayvanların
doyumunu sağlayan şeylerden farksız olur, temel içgüdülerin kabaca
gerçekleştirilmesinden öteye gidemezdi..."

Neden Edebiyat ? - Mario Vargas Llosa

Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali


" Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hâlâ kabul edemiyor musunuz? Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalandır. insanlar ancak muayyen
bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve
günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden her şeyi bırakıp
kaçarlar. Halbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerindekini hakikat
zannetmekten vazgeçseler bu böyle olmaz. Herkes tabii olanı kabul eder,
ortada ne hayal sükûtu, ne inkisar kalır... Bu halimizle hepimiz
acınmaya layıkız; ama kendi kendimize acımalıyız. Başkasına merhamet
etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki, ne kendimizi bu
kadar büyük, ne de başkalarını bizden daha zavallı görmeye hakkımız
yoktur... "

Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali

Trainspotting - Irvine Welsh


"Hayatı seç. Mesleğini seç. Kariyerini seç. Kocaman siktirici bir televizyon seç,otomatik çamaşır makinanı seç. Arabanı,Cd çalarını,elektrikli ev aletlerini seç.Sağlığını,düşük kolestrolü ve dişlerine ilk günkü gibi bakmayı seç. Yatırıma en yüksek faiz veren ve borçlara en az faiz veren bankayı seç. Pembe panjurlu bir ev seç. Arkadaşlarını dikkatli seç. İyi bir tatili ve bavulu akıllıca doldurmayı seç. En güzel s.çtığımın fabrikasında üretilmiş en güzel s.çtığımın elbiselerini seç. Dini ve dua ederken ne bok olduğumuzu düşünmeyi seç. O salak televizyonun karşısında oturup o salak programları seyrederken sürekli tıkınmayı seç. Sonunda da sefil bir evde yalnız başına geberip giderken, yerini senin yerine geçmek için seni kandıran bencil ibnelere bırakmayı seç.Çürüyüp gitmeyi ve yetiştirdiğin gerzek veletlere rezil olacak biçimde kendi altına etmeyi seç.

Geleceğini seç..

Hayatı seç. "


Trainspotting - Irvine Welsh

Suç ve Ceza - Dostoyevski


''Raskolnikov nerede okumuştum diye düşünüyordu. bir idam
mahkumu,ölümünden bir saat önce,galiba şöyle düşünmüş:eğer yüksek bir
yerde bir kayanın üzerinde ,ancak iki ayağını koyacak kadar daracık bir
yerde oturması gerekse;çevresinde uçurumlar ,okyanuslar ...olsa,sonsuz
karanlıklar,sonsuz bir yalnızlık,bitmez tükenmez fırtınalar sürüp gitse
bile,o,bir arşıncık yerde ömrü boyunca,binlerce yıl,hatta kıyamete
kadar ayakta dursa,yinede öyle bir yaşam ,o anda ölmekten daha
iyidir.yeter ki yaşasın!nasıl olursa olsun sadece yasasın!aman tanrım ne
büyük bir gerçek! insan ne kadar alçak bir yaratıkmış.Raskolnikov bir
dakika sonra "insana bu yüzden alçak diyende alçaktır" diyerek
sözlerini bitirdi... "

Suç ve Ceza - Dostoyevski

Cell - Stephen King


"...görüyorsunuz ya temeline inince görülüyor ki homo sapiens değiliz.
özümüz delilik. asal talimat ise cinayet. darwin'in söylemeyecek kadar
kibar olduğu gerçek şu, dostlarım; dünyaya en zekiler, hatta belki en
zalimler olduğumuz için değil, en başından beri ormandaki en deli, en
katil orospu çocukları olduğumuz için hükmediyoruz..."

Cell - Stephen King

hamlet - shakespeare


serçenin ölmesinde bile bir bildigi vardir kaderin.

şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz,

yarına kalacaksa bugün olmaz.

bütün mesele hazır olmakta.

madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış,

erken bırakmış ne çıkar, ne olacaksa olsun!

hamlet - shakespeare